Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü
PhD Professor, Hacettepe Unv Dept of Social Work
Şiddetin Sahne Arkasında Neler Var?
(Sosyal Hizmet Magazin, Sayı 10, Şubat, 2020)
Prof. Dr. Tarık Tuncay, Hacettepe Üniversitesi, ttuncay@hacettepe.edu.tr
2020’nin Şubatında haber manşetlerinde, artık kamuoyunun görmeye alışkın olduğu bir şiddet haberi daha yer aldı. Mağdurun cinsiyeti yine kadındı, fakat bu sefer öz babası tarafından hayatına son verilmişti. 17 yaşındaki lise öğrencisi çocuk, babası tarafından sevgilisi olduğu gerekçesiyle öldürülmüştü. Yaslı anne “canım dediğim adam canımı aldı!” dese de, “kocama cani demeyin, cezaevinde kimse ona katil demesin, iyileşsin gelsin… Olacağı belliydi, benim alnıma bu yazılmış…” sözleriyle şok, inkâr, özlem ve acının birbirine karıştığı travma tepkileri verdi. Bu olayın bir gün sonrasında, başka bir şehirde, yine 17 yaşındaki bir lise öğrencisi kız, babası ve amcası tarafından bir ormanlık alana götürülürken polisin operasyonu ile durduruldu. Çocuk aracın bagajında, cenin pozisyonunda yatırılmış ve bantlanmış halde ağlarken bulundu. Çocuk, “beni erkek arkadaşım olduğu için öldüreceklerdi” derken, baba ve amca onu yalnızca “korkutmak istediklerini” iddia etti. Baba ve amca tutuklanırken, çocuk hakkında koruma ve bakım tedbiri kararı alındı.
Türkiye’de yılın her günü en az bir kadın cinayete kurban gidiyor. Failler genelde eş veya aile üyesi rolündeki yakın, tanıdık, bildik kişiler. Toplum ise şiddetin toplumsal bir sorun mu, yoksa bireysel–patolojik bir sorun mu olduğunu tartışmaya devam ediyor. Kadın cinayetlerinin toplumsal cinsiyetle ve ataerkil sistemle ilişkisinin olup olmadığında da halen bir sosyal mutabakat sağlanmış değil.
Küresel Cinayetler Raporu
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç ofisi (UNODC), yakın zaman önce kadın cinayetleri ile ilgili küresel bir rapor yayınladı (Bkz. Global Study on Homicide, 2019). İlki 2011’de yayınlanan “Cinayetler Hakkında Küresel Rapor” içinde bir bölüm cinayetlerin toplumsal cinsiyetle ilişkisi hakkındaydı. Dünya genelinde tüm ölümlerde en yüksek oranı cinayetler alıyor. Geçtiğimiz yıl yaklaşık yarım milyon insan cinayete kurban gitti. Bu sayı, yaklaşık 90 bin olan savaşlar ve silahlı çatışmalar nedeniyle ölümlerden en az beş kat daha fazla. Cinayet oranlarını azaltmak için iki alana özellikle yoğunlaşmak gerektiği raporda savunuluyor: Birincisi, toplumsal cinsiyetle ilişkili cinayetler ve ikincisi, organize suç örgütlenmelerinin şiddet eylemleri. Cinayetlerin %81’inde erkekler hayatını kaybetse de bu kişiler kadınlar gibi yakınları ve aile üyeleri tarafından öldürülmüyor. 2017 yılında dünya genelinde öldürülen 87 bin kadının 50 binden fazlasında fail yakınıydı (%65 civarında). Bunun anlamı, dünya genelinde her gün ortalama 137 kadını bir yakını öldürüyor ve bu sayı her yıl artma eğilimindedir. Kadın cinayetlerinde her 50 bin vaka içinde; ilk sırada Asya ülkeleri (20 bin) yer alırken, bunu Afrika (19 bin), Amerika (8 bin), Avrupa (3 bin) ve Okyanus (üç yüz) ülkeleri izliyor. Görüldüğü gibi, failin aileden olduğu kadın cinayetleri, dünyanın her yerinde, her kültürde, her inançta ve toplumda evrensel bir sorun olma özelliğini sürdürüyor. Ne var ki, ülkelerin insani gelişme düzeyleriyle bu sorunun sıklığı arasındaki sıkı bir bağ vardır. Amerika ve Avrupa ülkeleri bir grupta, Asya ve Afrika ülkeleri diğerinde konumlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; düşük eğitim düzeyi, çocuklukta travma maruziyeti, kendi annesi de şiddet görmüş olanlar, alkol ve maddenin kötüye kullanımı, eşitliksiz cinsiyet ilişkileri, şiddeti meşrulaştıran sosyal normlar ve kadın üzerinde üstünlük sahibi olma düşüncesi şiddeti sıklaştıran faktörler olarak sıralanıyor (WHO, 2017). Dünya genelinde her üç kadından en az biri fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığını bildiriyor.
Femisid Gerçeği
İstatistikler cinayetin birincil mağdurlarının erkekler olduğunu gösterse de, kadınların –toplumsal cinsiyetçi tutumlar, eşitsizlik sorunları ve failin aileden olması nedeniyle– mağduriyette en ağır yükü taşıdıkları açıktır. Ölüm kadına erkekten daha yakındır. Erkek öldürülürse olayın adı, ‘homicide’ (cinayet); kadın öldürülürse cinayet değil, ‘femisid’dir. Feminist entelektüel ve yazar Diana Russell 1976’da ‘kadınların erkekler tarafından temelde kadın oldukları için öldürülmeleri” anlamına gelen ‘femicide’ (feminicide de kullanılmakta) kavramını önermişti. Literatürde ‘cins-kırım’ olarak da geçiyor, cinsiyete dayalı nefret suçu da deniliyor. Russell bu kavramı yerleştirmek için yoğun bir mücadele vermeye devam ediyor. 2000’lerden itibaren Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin raporlarında femiside referans yapmaya başlaması önemli bir adımdır. Femisid için tipik bir örnek, namus cinayetleridir. Uluslararası raporlarda ‘honour killing” olarak geçen bu sorunda, kadın –isteyerek veya zorlanarak yaşadığı cinsel davranışlar sonucunda– aile üyeleri tarafından öldürülmektedir. Kendisine tecavüz eden fail ile evlenmeyi reddeden bir kız çocuğu da namus cinayetinin mağduru olabilmektedir. Bir kabustan diğerine sürüklenen bir kız çocuğunun yaşadığı bu acı insanlığın utancı olmalıdır.
Kadın cinayetinin ‘öfkeli koca’ olayına indirgenmemesi ve böylece eylemin arka planına “ama mağdur da…” ile başlayıp suça meşruiyet kazandıran faktörler eklenmemesi için doğru tanım yapmak gereklidir. Öfke olduğu doğrudur fakat bu öfke bir ‘cinsiyet öfkesi’dir. Zira cinsiyet temelli cinayetler genelde rastgele ve anlık gerçekleşmez. Ölen kadınların tamamına yakını, eşi veya ailesi tarafından zaten uzunca bir zaman boyunca şiddete maruz kalmıştır. Kıskançlık ve terk edilme korkusu nedeniyle fail mağdura zaten sürekli zarar vermiştir. Bu veri kadına yönelen şiddeti kontrol altına almada çok işe yarayabilir. Hastanelerin acil servislerinde vaka takibinin çok iyi yapılması kadın cinayetlerinin önlenmesinde etkilidir.
Hastane acillerinde hangi meslek mensupları kadına yönelik şiddetin izlenmesinde kilit rol oynayabilir? Bu sayımızdaki yazılar ve incelemeler sosyal hizmet uzmanlarının şiddetle mücadelede farklı cephelerdeki kilit rollerine ışık tutuyor. Bu sayının içeriğinin şekillenmesinde Arş. Gör. Engin Fırat’ın çok emeği oldu. Kendisine tüm okuyucularımız adına müteşekkirim. Engin, doktora tezini de şiddetle mücadele alanında yazmakta ve şiddet faili erkeklere yönelik sosyal hizmet uygulamalarının kapsamlı bir değerlendirmesini yaptığı çalışmasını henüz tamamladı. Sosyal hizmet uzmanlarının ve araştırmacılarının çok boyutlu bir çalışma alanı olan şiddetle ilgili çabaları; psikologların, psikiyatristlerin, hukukçuların, kolluk kuvvetlerinin ve toplumun çabalarıyla bütünleştiğinde, şiddetsiz bir toplum hayaline daha çok yaklaşacağız.
Kaynaklar
UNODC (2019). Global Study on Homicide: Gender–related killing of women and girls. Vienna: United Nations Office on Drugs and Crime
WHO (2017). “Violence against women: key facts”, 10.02.2020. Erişim: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women