top of page

Aile Hakkında Düşünmek (Sosyatri Dergisi, Bahar, 2018)

Prof. Dr. Tarık Tuncay, Hacettepe Üniversitesi, ttuncay@hacettepe.edu.tr

Aile, ikamesi olmayan bir sistemdir. Sosyal refah kurumlarınız istediği kadar gelişmiş olsun, yine de ailenin yeri doldurulamıyor. Gelişmiş refah modellerini temsil eden İskandinav ülkeleri ve Batı Avrupa modelleri bunu açıkça gösteriyor. Bugün bu modelleri temsil eden ülkelerin saygın bilimsel dergilerinde İngilizcesi ‘Kinship Care’ olan yakın akraba bakımı konusu üzerinde çok sayıda araştırma ve yazı yayınlanıyor. Öncelikle büyükannelerin ve büyükbabaların torunlarının bakımında rol alması teşvik edilirken, kadınların çalışma saatleri esnek biçimde düzenlenerek geleneksel diye bildiğimiz aile sistemi özendiriliyor. Çünkü aile aynı anda çok sayıda rol ve sorumluluğun üstesinden gelen müzice bir sistem. Öncelikle biyolojik bir sistem; bakım ve yetiştirme işlevi var.  Her biri -bu genel sistemin alt sistemlerini oluşturan- üyelerinin barınma, beslenme ve korunma ihtiyaçlarını da karşılıyor. Neslin devamını sağlıyor. Sonra aile psikolojik bir sistem; ne düşüneceğinizi, nasıl hissedeceğinizi ve hangi biçimde davranacağınızı büyük ölçüde belirliyor. Bilişleriniz, duygularınız ve davranışlarınızı sürekli etkiliyor. Siz istediğiniz kadar “bunlar içimden gelen, bana özgü şeyler” deyin yine de ailenizin etkisinden bağımsız olduğuna inanmak çoğu zaman mümkün görünmüyor.

Aile sosyal bir sistem; hem üyeleri arasındaki hem de kendisini kuşatan, akrabalık, arkadaş, iş, okul ve kurumlar gibi daha geniş sistemlerle olan etkileşimin doğasını şekillendiriyor. Çevrenizle bağlantılı olma ve bağlanma ihtiyacınızı karşılıyor. Şefkatin ve güvenin en etkili kaynağı. Örneğin, yatılı çocuk bakım kuruluşlarımızda devletin vesayeti altında bugün baktığımız 11 bin kadar çocuğumuz var ve bir yuvayı ziyaret ettiğinizde çocukların size nasıl yoğun biçimde dokunmaya ve sarılmaya çabaladığını şaşırarak görürsünüz. Çocuk, ona ne kadar güvenli bir fiziksel ortam hazırlarsanız hazırlayın, şefkati ve güvende olma ihtiyacını karşılamak için bir yetişkine temas etmek isteyecektir. Aile kültürel bir sistem; alışkanlıklarınızın ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu gösteren değerlerin kuşaklar arasındaki aktarımını sağlıyor. Aile manevi bir sistem; hayatı anlamlandırmanızı ve hayata ilişkin önemli amaçlar oluşturmanızı mümkün kılıyor. Kendinize sorduğunuz, “Niçin yaşıyorum?” sorusuna bir kişiye dokunarak verdiğiniz ilk güçlü yanıt ailenizdir. Şu halde aile, “biyopsikososyo-kültürel-manevi” işlevleri olan karmaşık bir sistem olarak insan yaşamını devamlı kılıyor. Tolstoy, “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer, mutsuz olanların her biri de kendine göre farklı biçimde mutsuzdur” der. Böylesi çok boyutlu bir sistemin sorunları da elbette her ailede çok farklı görünümlerde karşımıza çıkacaktır.

Bugün ailenin varlık sahamızı terk etmesi düşünülebilir mi? Teker teker çekirdek bireylerden oluşan bir toplum inşa edilebilir mi? Ailenin her işlevi için bir kurumu olan ve aileye ihtiyaç duyurmayan bir sosyal refah devleti tasarlanabilir mi? Elbette bugün kimse, içinde ailenin olmadığı bir sosyal dünyadan söz etmeyi dahi düşünmüyor. Ayrıca fiziksel ve psikososyal işlev kaybına yol açan riskler, sorunlar veya hastalıkların bir aile ünitesinde diğerlerinden bağımsız olarak yalnızca bir üyeyi etkilemediği açıktır. Örneğin bir aile üyesinin kanser tanısı alması durumunda ailenin tüm üyeleri, aynı tanıyı almış gibi bu hastalıktan derinden etkileniyor. Adeta kişi değil de aile kanser oluyor. Ailenin bir üyesi ruhsal bir rahatsızlık geçirdiğinde, hükümlü olduğunda, zihinsel engelli olarak aileye katıldığında her üyenin sistemin bir unsuru olarak desteklenmesi ihtiyacı doğuyor. Buna karşın, -sosyal refah hizmetlerinin ideolojisini de büyük ölçüde belirleyen- modernizmin bir aile tasarımının olduğunu söylemek çok güç. Çünkü modernizm her şeyden önce tekil, birey merkezli bir toplumsal ve ekonomik tasarım. Onun uzantısı olan tüketim ekonomisinin de odağı tekil müşteri. Ben dilini, bireyi ve bireyselleşmeyi yücelten tüm girişimlerin sonucu ortada, hepimiz görüyoruz. Kimi yazarlar insan psikolojisinin ve ilişkilerinin ekolojik sisteminin çökmekte olduğunu dahi iddia ediyor.  Özellikle psikiyatrist yazarlar ‘narsisizm’ çağında olduğumuzdan açıkça yakınıyorlar. Sistemin çekirdeğini oluşturan birey katmanının bir kanser hücresi gibi hızla büyüyerek diğer katmanları, önce aile sonra diğer sosyal katmanlar olmak üzere yok ettiğini savunuyorlar. Bu tehlikenin karşısındaki en güçlü umut ailedir, aileyi güçlendirmektir.

Ne var ki, aileyi bir sistem olarak koruyan, güçlendiren ve sürdüren sosyal refah mekanizmalarının varlığı, sıklığı ve etkililiği hakkında uzun bir betimleme yapmamız mümkün gözükmüyor. Medeni Kanun dışında hangi yasal düzenleme aile hakkında güçlendirici hükümler içeriyor? Bunun yerine aile içindeki kişileri, örneğin tekil olarak çocuğu veya kadını korumayı gözeten politikalar, yasal düzenlemeler ve hizmetler sıklıkla öne çıkıyor. Oysa sosyal kalkınma çabalarına toplumun çekirdek birimi olan aile ile başlanması, sosyal refah hizmetlerinde aileyi alt unsurları ile bir sistem olarak odak alma yönünde bir seçim yapılması gerekiyor. Bunun için hem genel bir sistem olarak, hem de karı-koca sistemi, ebeveyn sistemi, kardeş sistemi, üyelerin her birinin ayrıca birey alt sistemi olduğunu bilerek sistemin parçalarının aralarındaki etkileşimleri tanımlamalı ve düzenleme yönünde yol gösterici olmalıyız.

Aileyi merkeze koymayı savunurken, güçlendirmekten ısrarla söz ederken bir ‘dikotomi’, diğer ifadeyle ikilik de yaratmamak çok önemli. ‘Ben’ yerine ısrarla ‘Biz’ vurgusu yapıp, aileyi dokunulmaz ve kutsal yekpare bir sistem gibi görmemeliyiz. Muhafazakar kodlarla, aileyi bütün bir yapı gibi görürseniz, en çok aile içinde tespit edilen, fiziksel, cinsel, duygusal istismar gibi ağır sorunlar uzun süre açığa çıkmıyor. Çoğunlukla geç kalınıyor. 14 yaşındaki bir kız çocuğunun karın ağrısı ile çocuk hastanesine başvurduğunda babasından veya abisinden yedi aylık gebe olduğunu öğrenen ve acilen çocuk koruma hizmetlerine başvuran birçok sosyal çalışmacı bu durumu iyi bilir. Aileci olmak veya kutsal aileyi savunmak, her koşulda “nikahta keramet vardır” diyerek, evliliğe ısrar etmek de değildir şüphesiz. Bir ergen tecavüzcüsü ile evlendirilerek nasıl bir sulh sağlanabilir? Sorunları ‘kol kırılır yen içinde kalır’ diyerek halının altına süpürmek ağır sonuçlar doğuruyor. Sosyal normlara uyum sağlamak uğruna şiddete göz yumulabiliyor. Dolayısıyla aslında insanlığa bir fayda sağlamayan ve toplumsal gelişmeye hiçbir katkısı olmayan ne ‘bireyci’, ne de güç-iktidar ilişkilerini ve istismarı kolaylaştırabilen toptancı ‘aileci’ anlayışlar ve hizmetlere yönelmeliyiz. İkisi arasında bir orta yol bulmak mutlaka zorunludur.

Bazı kolektif kabulleri de yeniden gözden geçirmeliyiz. Örneğin anne-babalık içgüdüsel midir? Yaparak, deneme-yanılma ile öğrenilir mi?  Yoksa ebeveynlik becerilerinin öğretilmesine ve geliştirilmesine ihtiyaç var mıdır? Geniş aileden çekirdek aileye geçişle küçülen aile biriminin kendisinden bir üst kuşağın ebeveynlik bilgi ve becerilerinden yararlanma olanağının her geçen gün azaldığı açıktır. Bu çerçevede kapsamlı aile hayatı eğitimi programları oluşturmamız son derece yararlı olacaktır. Bu programlar ‘prematür’ diyebileceğimiz hem erken evlenmelerin hem de erken boşanmaların sayısını önemli ölçüde azaltabilir. Elbette çocuk yetiştirme ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinin niteliğine ilişkin etkili bir rehber işlevi de görecektir. Şu halde aileyi, kendi sorunlarını iç dinamikleri ile çözebilen doğal bir sistem olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Ailenin adeta soyu tükenen bir tür gibi korunma ve geliştirilme gereksinimi duyduğu varsayımı ile hareket etmeliyiz.

Son tahlilde sosyal refah hizmetlerinin tüm alt alanlarındaki uygulamalara rehberlik eden bir vizyon benimsenmelidir. Bu vizyon, yalnızca kişilerin değil aynı zamanda ailelerinin de iyilik hallerini artırmayı amaçlamalıdır. İlaveten ailelerin kendilerini kuşatan daha geniş bir sosyal çevre içinde işlev gördüğü göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla pratikte, birey ile çalışırken aile; aile ile çalışırken toplum bağlamı her zaman referans alınmalıdır. Ebeveynlerin çocuklarını yetiştirmede her zaman profesyonel destek alma hakkına sahip olduğu benimsenmelidir. Aile güçleriyle çalışmak ve ailenin dayanıklılığını artıran müdahalelere ağırlık vermek ailenin açık bir sistem olarak işlevselliğini korumasına çok yardımcı olacaktır.

bottom of page